İran ve Türkiye, Arap devletlerinin sınır komşuları ve Yakındoğu sahnesinin iki şekillendirici güçleri konumunda olması sebebiyle "Arap Baharı”nın gelişiminde önemli iki aktör konumunda oldular. Tabii ki, Arap Bahar’ının geçirdiği değişimler konusundaki bakış açıları ve yorumları birbirinden farklılık göstermektedir. Durum geliştikçe de, Türkiye ile İran arasındaki düşünce farklılıkları da derinleşmektedir.Son Yemen krizi de, bu iki ülke arasındaki karşıtlığı daha açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Riyad ve Washington’a karşı, Hint Okyanusu’ndan Akdeniz’e kadar olan bölgede İran’ın kendi nüfusuna sağlayacağı jeopolitik üstünlükler önem arz etmektedir. İran için, Yemen, Vahabilik, ve Batı ile arasına sınır koyduğu ölçüde, direniş cephesi ve de özellikle İran ile yakınlaşacaktır. Bu durumda, İran’ın Hint Okyanusundaki, Kızıldeniz’deki ve Akdeniz’deki pozisyonu değişecektir.
Esasında şuana kadar İran’ın Husilere yapılan saldırıda etkin bir şekilde müdahale ettiğinin somut bir kanıtı ortaya çıkmamasına rağmen,Yemen hava saldırısında öne sürülen İran etkisi karşısında kaygılanan Batı ve Körfez ülkeleri Tahran’ın gerçek bir "Arap Yarımadası’na çember içine alma” stratejisi uyguladığını söylenmesine sebep olacaktır.Son gelişmelerle de Batı ve Arabistan’ın Yemen’in ve özellikle de Hizbullah vasıtasıyla Lübnan’da oluşturulana benzer bir mevcudiyetin Tahran tarafından güney Yemen sınırlarında da oluşturulma algısıBatı ve Körfez Ülkeleri’nin tedirginliğini arttırmaktadır.
Türkiye ise, Yemen krizindeki tutumunu Husi güçlerine karşı operasyon başlatan Suudi Arabistan’dan yana olduğunu söylemiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İran ziyareti öncesi yaptığı açıklamasıyla da İranlı siyasetçiler tarafından tepki almış ve siyasi görüş farklılıklarını bir kez daha ortaya koymuştur.
Aslında iki ülke arasındaki farklılıklar sadece uluslararası politikadaki pozisyonları değil, bunun yanı sıra her iki ülke de diğerinin siyasi rejimini açık şekilde kınayarak göstermiştir. İran, laik Türk Cumhuriyeti’ndeki "Kemalizm’i İslam’ın reddi olarak yorumlamaktadır. Türkiye ise, "İslami İran” rejimini eleştirmiştir. Son Erdoğan’ın Tahran temasları bu sebeple İranlı birtakım siyasiler tarafından tepki toplamıştır. Bu şartlar altında Ankara ve Tahran arasında, ilk bakışta büyük gerilimlere sebep ideolojik uçurum ortaya çıkmıştır.
Ama bu zorluklara ve bazı konulardaki derin görüş ayrılıklarına rağmen, bu iki Müslüman ülkenin ikili ilişkilerini karıştıracak her türlü çalkantıdan uzak durdukları gözlenmektedir.İran ve Türkiye, asırlardır siyasi ve diplomatik ilişkiler içinde olan tek Yakındoğu ülkeleridir. Türkiye’de AKP iktidara geldiği yıla kadar ne bir çatışmaya ne de bir uzlaşmaya varmadan, kimi zaman rekabet kimi zaman işbirliği içerisinde gidip gelmiştir. AKP sonrası Türkiye’nin ortaya attığı "sıfır sorun” politikası iki devlete de yeni bakış açıları getirmeyi amaçlanmıştır. Kısa süre içerisinde ekonomi, enerji, güvenlik ve siyaset alanlarında da yenilikler getirileceği düşünülmüştür.
Devam Edecek…
Hocam çok güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık. Başarılı yazılarınızın devamını beklerim. Kolay gelsin
Hocam emeğinize sağlık bu sayfanın bir takipçisi olarak yazılarınız keyif veriyor. harika bir yazı olmuş. Daha önce Lübnan yazınizi okumuştum ama baya oldu. Yazılarınızın devamını beklerim. Size kolay gelsin