Ülkemde çok çalışıyor ve işten sonra İngilizce öğreniyordum. İşim zor ve stresliydi. Peru’daki yaşamım dini inancımı tehlikeye sokuyordu çünkü işyerinde ne örtümü takabiliyor, ne de namaz kılmaya zaman ya da uygun yer bulabiliyordum. Üstelik, kendi ülkemde yabancı gibi hissediyordum. İnsanlar, kıyafetlerimden dolayı Perulu olmadığımı, Arap kökenli olduğumu düşünüyor, hatta Müslüman olduğum gerçeğinin terörist olduğum anlamına geldiğini çıkarıyor, bu tür önyargılarda bulunuyorlardı. Fransa’daki son saldırıdan dolayı eski işyerimdeki insanların bana dinim İslam hakkında sorular sorduğunu hatırlıyorum. Ve şimdi buradayım, hayallerimi gerçekleştiriyorum. İslam’ı özellikle bir medrese öğrenebilmek için Türkiye’ye geri dönmeyi dilediğimi hatırlıyorum, ki böyle bir şey camisi bile olmayan ülkemde imkansızdı. Sadece Müslümanların namaz kılmak için kullandığı eski bir ev vardı. Çocuklar için İslami bir okul yoktu.
Bu güzel ülkeyi ilk defa ziyaret ettiğim zamanı hatırlıyorum. Medreselerinden birinde Risale -i Nur ile beraber dinimi öğrenme fikri ta kalbimin derinlerinden aklıma düşmüştü, ve şimdi biliyorum ki Allah beni dinlemişti. Bana üç yıl önce bahşedilen, ülkemde inancımı ve dinimi güçlendirmemi sağlayan Risale-i Nur okumanın tatlı okyanusuna dalıverdim. Risale-i Nur, haftasonlarımı içinde bulunduğum Müslüman topluluğunda değişik aktivitelerde yer almaya adamama motive ettiği gibi, dava uğruna hizmette çalışmama vesile oldu, ki bu benden doğal olarak çıkmıştı. Mutlulukla hizmet ediyordum. Ruhum mutmain oluyor, kalbim sevinçle doluyordu. Çok zamanım olmamasına rağmen başka meşguliyetlerden zaman çaldım. Şüphesiz Allah her zaman bu mübarek görevde bana yardım etti. Bin kere elhamdülillah.
Allah, bugün beni bu güzel ülkeye İslam’la gıdalandırmak, kalbimi temizlemek, ve zavallı ruhumun yaralarını iyileştirmek için getirdi. Şimdi burada, medresedeki son İngilizce dersimin sayesinde biliyorum ki, ruhun yaraları insanları inançlarını kaybetmeye, hatta daha da kötüsü, imansızlığa kadar götürebilir. Bu durumda ben de dinimi daha iyi tanımayı ve kutsal kitabım Kuran-i Kerim’i okumayı çok istiyorum. Allah nasip etsin. Amin.
Şimdi buraya nasıl geldiğimden bahsetmek istiyorum. Uçağımın kalkmasından önceki gece valizimi hazırlama telaşı içindeydim. Telaş diyorum çünkü ülkemde beni karakterize eden zaman kıtlığıydı. Dünya beni fani, dünyevi şeylerle sarmıştı. Maişet telaşında, cismani mal mülk peşinde koşturuyordum. Şimdi biliyorum ki bunların hiç bir değeri yok. Asıl değeri olan ahiret için yaptığımız işlerden gelen elle tutulamayan, manevi mal mülkümüz. Şimdi kesinlikle biliyorum ki Allah için yaptığımız işlerin ödülü ya bu kısa dünyada ya da ahirette. Ve kalbimizin yaralarını iyileştirmemiz gerekiyor. Bu içten gelen yaralar vücudumuzda görünen yaralardan çok daha önemli.
Müslümanların mübarek günü olan Cuma gelip çatmıştı. Havaalanına akrabalarım ve annemle geldim. Doğal olarak hüzünlü bir şekilde veda ettik. Uçak kalktığında kalbimde bir acı hissettim. Ülkemden ve ailemden ayrılıyordum. Onlar tarafından yanlış anlaşıldığımı hissediyor olsam da, bu tür bağları hiç bir zaman koparamayız. Daha sonra Brezilya’ya ulaştım ve neredeyse 10 saat orada bekledim. Orada yağmurla karşılandık, ve sonunda Barla-Isparta dışında kalbimi ilk defada çalan şehir olan İstanbul’a gidiş uçağına bindim.
Uzun bir yolculuktu. Yorgundum ama umrumda değildi. Gece ve sonra da gündüz bulutları gördüğümde tefekkür ettim. Bu güzel yaradılış eseri için binlerce kere elhamdülillah. Sübhanallah. Sonunda uçak inerken İstanbul’u gördüm. Bir yıl öncesinden hatırımda kalan şehirle aynıydı. Geceydi, şehirde bütün ışıklar yanmış, harika bir şehir manzarası oluşturmuş, her yer ışıl ışıldı. Uçaktan indiğimde gözyaşlarına boğuldum. Bir bir düşen gözyaşlarımı durduramıyordum. Kalbim kendini samimiyetle ifade ediyordu. Belki de bu ülkenin bana ne kadar anlam ifade ettiği fikriydi beni ağlatan. Bu ülke beni kuvvetlice dinime, ve ruhumdaki en yüce şey olan inancıma bağlıyordu. Ve herkes alkışlarken, ben ağlıyordum, çünkü kalbimin parçalarını bıraktığım rüya şehrime ulaşmıştım.
Hayal edemeyeceğim kadar sıcak bir aile beni bekliyordu ve ertesi gün başka bir uçağa yetişmem gerekiyordu. Arkadaşım Yasemin havaalanında beni bekliyordu. Onun sevgisi ve arkadaşlığı o dakikada yaralı kalbimi yumuşattı ve yalnız hissettiğimden dolayı ağlamama engel olamadım. Daha sonra uçak kalktığında kalbimi daha fazla gözyaşıyla temizlemem gerekiyordu. Dili bilmediğim için kendimi ifade edemememden dolayı şiddetli bir yalnızlık hissettim. Ruhumda var olan kibir dize geldi, tevazuyla doldum. Uçağın kanadının yanında pencere kenarında otururken, yolculuğun ortasında ışık saçan sıcacık güneş sırf Allah’ın merhametiyle kalbimi ısıttı. Onun en güzel isimlerini görmeye başladım. Gaziantep havaalanına ulaştım. İki kardeş beni medreseye getirdi. İlk geldiğimde biraz kaybolmuş, sanki başka bir dünyadan gelmişim gibi hissettim. Alışıldığı gibi bana lezzetli yiyecekler ve çay ikram ettiler ve sonrasında bana yatacak yer hazırlayanların tatlı seslerini dinledim. Daha sonra büyük, biraz yaşlıca, ama gayet güçlü ve akıllı, kocaman gülümsemeli bir abla geldi. Beni anlamadığım kelimelerle karşıladı, ve beni öyle büyük bir sevgiyle ağırladılar ki, ruhum anlamıştı.
Buraya geleli bir ay oldu ve bu deneyimim inanılmazdı. Hiç bir zaman hayal edemeyeceğim bir şeydi. İlk günlerde bir filmin içindeymişim gibi hissettim. Kolayca iletişim kuramıyordum. Her yere sözlükle gitmek zorunda kaldığımda, bazen İngiizce, bazen Türkçe, bazen işaretle, bazen de kalp diliyle iletişim kurmak durumunda kaldığımda acizliği ve güçsüzlüğü tattım. Burada, cemaatte yaşamlarını İslamı öğrenmeye adayan, çokça okuyarak, ezber yaparak, yaradılışımızın gayesi olan kulluğun her konusunda uzmanlaşan kardeşlerle beraber güzel bir tecrübe yaşıyorum. Bu yüzden burada günlük olarak sünnetleri ve hikmetli açıklamalarla beraber Kuran ayetlerini öğreniyorum. Kardeşlerle İngilizce okumalar paylaşıyorum, ve hayatımda hiç yaşayamadığım bir şey olan 5 vakit camiden ezan sesi duyuyorum. Ezan sesi kalbimden ah ettiriyor, bazen duyduğumda pencereye gözlerimi çeviriyor, ağaçları, berrak gökyüzünü görüyor, güzel ve saf anlar geçiriyorum. Bu yüzden burada yaşamaktan çok memnun oluyorum. Huzursuz yaşamımda koşuşturmayı bıraktım. Nihayet yaşamımı koşuşturma, stres ve korku olmaksızın Allah’ı hamd etmeye adayabiliyorum. Anlamamaktan dolayı biraz bunalmış bir haldeyken, mübarek bir Cuma günü şiddetli kar yağdı. Garip bir şeydi çünkü bana karın çoktan durmuş olması gerektiği söylenmişti. Önceki gün kar yağması için Allah’a dua etmiştim, ve belki de Allah hayatımda ilk defa kar görme ve karın tadını çıkarma zevkini bana bahşetmişti. Allahu ekber! O gün öğleden sonra dersinde pencere önüne oturmuş, pamuk şeker gibi kocaman kar tanelerinin düşüşünü tefekkür ediyordum. Bu güzel manzara kalbime bir hediye olarak aklıma kazındı. O dakikada kardeşlik ve ihlas hakkında okuyorlardı. Ben de Türkçe’den okudukları sayfayı İspanyolca kitabımdan bulmaya ve aynı anda takip ederek anlamaya çalışmaya karar verdim. İlk Türkçe ders aldığımda heyecanlandım ve odama koştum. Nihayet herkesle birlikte anlayarak aynı grupta hissetmiştim.
Ruhum ve nefsim böylece burada terbiye olunuyor. Önceden çok konuştuğumdan susma orucuna da ihtiyacım vardı. Şimdi her şey farklı ama bu deneyim hayata ve inancıma daha da kıymet vermemi sağlıyor. Said Nursi’nin dediği gibi: "Açlık olmazsa, yemek lezzet vermez.” Açıkça anlıyorum ki güç ve bağımsızlığın aşırısı bizi kibre, ihmale ve manevi zayıflığa sürükleyebilir. Allah’a binlerce kez şükür ki bana kolaylığı tecrübe etmeme fırsatını verdi ve yaptığım ve yapabileceğim her şeye kıymet biçmemi sağladı. Ailemden uzak olmamla aile fikrini kabul ettim ve hala kendi ailemi kurmadığımı fark ettim. Etrafta çocukları oynayan bir çok kadın gördüm. Evlerinde çocuklarına bakmaya nasıl kendilerini adamış olduklarını, gülümsemelerinden, kıyafetlerinin zarif işlemelerinden, mutfaktaki sabırlarından, gösterdikleri sükunetten gördüm. Velhasıl, bu deneyim, her şeye gücü yeten, nimetleri bahşeden, her şeyi idare eden Allah’a içtenlik ve tevazuyla dua etmenin önemini daha da iyi anlamamı sağladı. Şimdi kalbimdeki dileğim Allah’ın bana daha da güç verecek ve her zaman hizmette birlikte çalışabileceğim bir aile bahşetmesi. En büyük temennim bu. Amin.
Son olarak, burada kaldığım kısa sürede öğrendiğim bazı fikirleri gözden geçirmek istiyorum. Başta, dinin en yüksek ruhlara ulaşmak için bu imtihan sahasında bir sınav olması fikri. Ayrıca, kalbin yaralarının, inancımızı azaltarak, hatta inançsızlığa sürükleyerek ahiretimizi tehdit ettiklerinden, vücudumuzdaki yaralardan daha önemli olması. Bu yüzden imanı korumak ve her gün gıdalandırmak, yaradılışımızın gayesi olan, Yaradan’a hamd-ü sena etmek, ve Allah’ın yarattığı her şeyin onu kendi dilinde tesbih ettiğini, ve en güzel eserinin biz insanlar olduğunu bilmek çok mühim. Allah’ın isimlerini öğrenip, tefekkür ederek en yüksek mertebeye çıkabiliriz. Bir çiçek sümbüllenince O’nun Cemil ismini görebilir, acıkıp onun sonsuz merhametinden nimetlenince Rezzak ismini anlayabiliriz. Ayrıca anladım ki noksanlık ve zorlukların varlığı gereklidir çünkü böylece sabrın ve şükrün kıymetini öğrenerek en merhametli olan Allah’a bütün içtenliğimizle dua etme fırsatı bulabiliyoruz. Sonuç olarak, kendimi ifade etme şansı bulduğum için Elhamdülillah. Sizden duam, Müslüman bir aile kurarak dinimi huzurla yaşayabilmek, ve dinimi yayabilmek yolunda İslami bir aileyle hizmet etmek. Allah nasip etsin. Amin.
E Mail: jenny-g-j@hotmail.com
Tercüme:Meryem Nur Deryal