Sevgili dostlar,
Bundan tam on yıl önce Dünya Times dergisinde bir köşem vardı. Gündeme, hayata, insana dair yazılar kaleme alır; kelimelerle dans ettiğim her yeni sayıda tarifsiz bir mutluluk yaşardım. Yazmak, ruhumu besleyen en büyük tutkumdu. Sonra bir ara verdim. Zaman geçti… Ama ilham perilerim hiçbir yere gitmedi.
Geçtiğimiz günlerde içimden bir ses, “Leyloş, sen yazmayı seviyorsun, neden susuyorsun?” dedi. Haklıydı. Sosyal medya denilen kalabalık ve gürültülü dünyaya şöyle bir baktım. Herkes her konuda bilirkişi kesilmiş. Eline makası alan "modacıyım", kepçeyi tutan "gurmeyim" diyor. Fenomenler, influencer’lar, TikTok yıldızları... İsmini dahi bilmediğimiz ama bir anda parlayıveren ne çok "uzman" var artık!
Ve işin ilginci, meydan tamamen onların olmuş. Kendi kendilerine çalıyor, kendi kendilerine oynuyorlar. Bir de alkışlayanları var tabii. Ama itiraf etmeliyim ki bu kitlenin yüzde yetmişini, üzülerek söylüyorum, ‘çöp içerik’ olarak görüyorum. Ülkemdeki bütün noterlerden onay alırım: Geriye kalan yüzde otuzluk kesim, gerçekten faydalı, üretken ve değerli içerikler ortaya koyuyor.
Popüler kültür, adeta bir delilik hâlini almış durumda. Ürün tanıtımları, link yağmurları, mavi tik sevdası… Üstelik mavi tik artık herkeste var: Ayşe’de, Fatma’da, Hayriye’de. Yakında bir üst seviyeye geçeriz, şaşırmam! Mavi tikin platinum versiyonu mu gelir, hologramı mı yapılır, bilinmez...
Sosyal medya uygulamalarından sadece Instagram kullanıyorum. 627 takipçim var. Eş, dost, akraba ve çok sevdiğim bazı ünlü arkadaşlarım da bu küçük ama samimi hesabımda yer alıyor. Ne bir yarıştayım ne de bir "takipçi kasma" telaşında.
Yıllar içinde birçok ödül gecesine katıldım. Gözlemlerim var. Büyük detaylar, küçük olayların içinde saklıydı. Maalesef her yerde olduğu gibi bu tür organizasyonlarda da "torpil" anlayışı hâkim. Ödül hak edene veriliyor, ama ne yazık ki hak etmeyene de... İlk 25 kişi, listenin en başında. Tabii onlar en ön sıraya oturtuluyor. Salon tıklım tıklım dolu, alkışlar, ıslıklar, flaşlar havada uçuşuyor. Ana yemek, tatlı derken gece ilerliyor.
Sonra bir bakıyorsunuz, salon boşalmış. Sıradaki ödül sahiplerini kim alkışlayacak? Bu adil mi? Elbette değil. Önerim şu: Herkes ödülünü alana kadar salondan çıkmak yasak olmalı. Elbette benim sesim kısık, gücüm yetmez ama bu tür etkinlikleri düzenleyenler bu konuda biraz daha hassas davranmalı. Aynı sahne, aynı haksızlık tekrar etmemeli.
Zaman ne getirir, ne götürür bilinmez. Ama bazı şeyleri fark etmek için medyum olmaya da gerek yok. Daha konuşacak çok konumuz var ama bugünlük bu kadar yeter.
Yeniden buluşmak dileğiyle…
Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Hoşça kalın.