Tunus ve Mısır olaylarının başlamasından önce bu her iki ülkede idim. Tunus’tan döndüm ve hemen akabinde olaylar başladı. Tunus’un Cumhurbaşkanı kaçtı ve Raşit Gannuşi memleketi Tunus’a dönerek yılların verdiği hasretini bitirmiş oldu. Bu konu ile ilgili yazımızı daha sonraya bırakarak, şu anda sıcak gündem olan Mısır olayları ve koltuğuna yapışmış Hüsnü Mübarek’in yerinden kalkmaması ve olayların karışık hale doğru yol alması.
Mübarek ne kadar yerinden kalkmasa da bir o kadar da şuurlu ve geri caymayacak olan protestocu’ların da yerlerin de sağlam durması karşısında, dayanamayacağını göstermektedir. Tunus’a ilk vardığımda, insanların yüzlerine baktığım da ne kadar mazlum hale geldiğini görmüştüm. Tabi benim oraya gidişim ilk olmadığı gibi Mısır’a daha da fazla gittim Tunus’dan… Fakat bu son gidişimde Tunus da gördüğüm simanın aynısını Mısır da gördüm. İnsanlar mazlumlaşmış… O anda hissetmiştim bir şeylerin olacağını…
İki yıldır gitmediğim Mısır da bu sefer on gün kalmıştım. Bu benim için uzun bir zamandı. Genel itibari ile ben üç ya da dört günden fazla kalmam gittiğim her hangi bir ülkede. Uzun kalmam ve ben daha Kahire’deyken, yani yirmi beş ocak’ta ilk gösteri başladı. İkinci ve üçüncü gün ben Türkiye’ye geldim. Ve olayların hız kazandığını anladım. Ama bir gariplik vardı. Çünkü ben bir çok iş görüşmeleri yaptım ve İstanbul’a gelir gelmez, tekrardan bu Mısır’lı iş adamlarını aradım. Fakat nafile, telefonların çalışmadığını ve internetin dahi durdurulduğunu fark ettim. Anladım ki, asrın firavunu devreye girmiş.
Doksan yaşına merdiven dayamış Hüsnü Mübarek’in hala koltuğu düşünmesi biraz abes bence… Bu yaştan sonra ve bu kadar halkın kitle halinde protesto etmesi, onu durdurması lazım değil mi? Ama durmuyor. Tüm dünya milletlerinin hatta Türkiye Başbakanı dahi uyardığı halde, halkın ölümüne rağmen makamını düşünüyor… Belki de, şu anda yerinde dahi değil.
Mübarek yönetimine, hakim olan güçler ki, başta İsrail’in görünmeyen yüzü gelmektedir. Bu gün bazı insanlarla çatışmalar oluyorsa arkasında İsrail’in parmağı olduğundan şüphe yoktur. Amerika dahi bazı olaylar için konuşma yapmaktadır. Bu gün "AİPAC” gücüyle gelen ve talebelik döneminde dahi Siyonist Yahudilerin ofisin de büyüyen Barak Hüseyin Obama diye birisi yok karşımızda. Karşımız da Amerika olarak gözüken İsrail var. Farkında iseniz, İsrail dünya devletlerine, Mübarek yönetimini fazla eleştirmeyin diye adeta, ültimaton verdi. Ondan sonra ince’den ince’ye bizdeki satılık kalemler, "bu durumda İsrail’in hali ne olacak” demeye başladı. Buradaki tüm savaş, İsrail’in güvenliğini sağlamak için çalışılıyor. Genel mana da Ortadoğu’yu şekillendirmeye çalışıyorlar. İnsanlara da "Müslüman Kardeşler” gelir diye, safsatalarla kandırmaya çalışıyorlar. Hepsi yalan. "En-Nahda” lideri Raşid Gannuşi dün memleketi Tunus’a gitti ne oldu. Hiç bir şey… Müslüman kardeşlerden de hiçbir zarar gelmeyecek. Sorun; bu zorba güçlerin elinden "güç” gidiyor ve halkın eline geçiyor… Ama hastalığı ve düşmanı iyi tespit etmek lazım.
Gözümüzün içerisine baka baka, bir zorbadan, demokratik bir zorbaya "güç” geçmiş olabilir. Dikkatli olmak lazım. Özgürlüğümü elime alıyorum diyerek, Siyonist Yahudilerin kucağına oturarak ve sevinç çığlıkları atarak, özgürlüğümü elime aldım dedirtiller… Kominiz mi, Rusya da kuran on kişinin dokuzu Yahudi bir tanesi ki, "Lenin” Yahudi değildir. O da otuz üç dereceden masondur… Dün Mısır, İngilizlerden aldım dediği özgürlüğünü, Hüsnü Mübarek’e teslim etmişlerdi ve sevinç çığlıkları atmışlardı… Bu gün gelinen nokta özgürlükle hiçbir alakasının olmadığı tamamen tutsaklaştıkları ortaya çıkmıştır… Bugün de aynısı olmasın diyen, batı kültürünü bilen, yaşadığı asrın her anına sahip bir gençlikle karşı karşıya olduğunu bilsin Mübarek yönetimi….