Güney Kore’nin Busan kentinde gerçekleşen Trump–Xi görüşmesi, sadece iki lider arasındaki diplomatik temas değil, küresel teknolojik üretim zincirinin geleceğini şekillendirebilecek stratejik bir dönüm noktası olarak görülüyor.
Nadir toprak elementleri üzerine yapılan anlaşma, ABD’nin kritik hammadde bağımlılığını bir süreliğine güvence altına alırken, Çin’in elindeki jeoekonomik gücü nasıl kullandığına dair yeni ipuçları da veriyor.
Zirvenin Arka Planı: Gergin Bir Ticaret Savaşında Beklenmedik Bir Yumuşama
ABD Başkanı Donald Trump ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Güney Kore’nin Busan kentinde yaklaşık iki saat süren bir zirve gerçekleştirdi. Görüşmenin sonunda, Çin’in ABD’ye nadir toprak mineralleri ihracatını kesintisiz sürdürmesini sağlayacak bir yıllık bir anlaşma imzalandı.
Trump, anlaşmanın ardından yaptığı açıklamada, “Nadir toprak mineralleri konusunda hiçbir engel yok. Umarım bu, bir süreliğine sözlüğümüzden silinir,” ifadelerini kullandı. Ayrıca, bu alandaki ilerleme ve soya fasulyesi ithalatı ile fentanil konularındaki uzlaşma sayesinde, Çin mallarına uygulanan genel ABD tarifelerinin %57’den %47’ye indirileceğini duyurdu.
Çin Ticaret Bakanlığı ise anlaşmanın yalnızca bir yıl süreyle geçerli olacağını ve daha sonra yeniden değerlendirileceğini belirtti. Bu yönüyle anlaşma, iki taraf arasında geçici bir ateşkes niteliği taşıyor.
Neden Bu Kadar Önemli? Nadir Toprak Elementlerinin Stratejik Gücü
Nadir toprak elementleri, aslında modern dünyanın görünmeyen yapı taşlarıdır. Elektrikli araç motorlarından radar sistemlerine, akıllı telefonlardan füze teknolojilerine kadar geniş bir yelpazede kullanılırlar.
Bu elementler — skandiyum, itriyum ve 15 lantanit elementi dahil olmak üzere 17 metalden oluşur. Doğada nadir olmamalarına rağmen, çıkarılmaları ve saflaştırılmaları yüksek maliyet ve çevresel yükümlülük gerektirdiği için az sayıda ülke tarafından işlenebilmektedir.
Bugün Çin, küresel nadir toprak elementleri üretiminin yaklaşık %60’ını, rafinasyon ve mıknatıs imalatının ise %90’ından fazlasını elinde bulunduruyor. Bu da Pekin’e, özellikle teknoloji ve savunma alanlarında benzersiz bir ekonomik koz sağlıyor.
Çin’in Kısıtlamaları ve Washington’un Endişeleri
2024 yılının Nisan ayında, ABD’nin Çin’e yönelik gümrük vergilerini artırma kararı sonrası, Pekin yönetimi yedi nadir toprak elementinin ihracatına sınırlama getirmişti. O tarihten itibaren, Çin’den nadir toprak elementi ihraç etmek isteyen tüm firmalar özel lisans almak zorunda kaldı.
Ekim ayında bu kontroller genişletildi ve Çin hükümeti, bu elementlerin ihracatı için şirketlerden kullanım amacını açıklama şartı getirdi. Bu karar, ABD’nin savunma sanayii ve teknoloji üretim zincirlerinde ciddi endişelere yol açtı. Çünkü hâlihazırda Çin dışında bu elementleri işleyecek kapasite oldukça sınırlı.
Busan’daki anlaşma bu nedenle Washington açısından jeostratejik bir nefes aralığı anlamına geliyor. Ancak bu sadece geçici bir çözüm; Trump yönetiminin de belirttiği gibi, ABD uzun vadede bağımlılığını azaltmak için Avustralya ve Avrupa’da alternatif tedarik zincirleri oluşturmayı hedefliyor.
Anlaşmanın Sınırları: Nisan Ayı Kısıtlamaları Devam Ediyor mu?
Çin Ticaret Bakanlığı, 9 Ekim’de uygulamaya konulan yeni ihracat kontrollerinin bir yıl süreyle askıya alınacağını açıkladı. Buna karşın, Nisan ayında yürürlüğe giren ilk kısıtlamalar konusunda net bir gevşeme sinyali verilmedi.
ABD Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer, Çin’in “önerilen yeni kontrolleri” uygulamayacağını söylese de, mevcut kısıtlamaların yürürlükte olduğu anlaşılıyor. Bu durum, ABD’nin tedarik güvenliği açısından hâlâ kırılgan bir konumda bulunduğunu gösteriyor.
Küresel Teknoloji Zinciri İçin Ne Anlama Geliyor?
Nadir toprak elementleri, günümüz teknolojisinin kalbinde yer alıyor. Elektrikli araç motorları, kalıcı mıknatıslar, radar sistemleri, lazerler ve tıbbi cihazlar bu metallere bağımlı. Çin’in ihracat kısıtlamaları, bu yılın başlarında Hindistan ve Avrupa’daki otomotiv üretimini dahi etkilemişti.
Bu nedenle, Trump–Xi anlaşması yalnızca iki ülke arasındaki ticari bir uzlaşma değil, aynı zamanda küresel üretim zincirinde istikrarın geçici olarak sağlanması anlamına geliyor. Ancak uzmanlara göre, Çin dışındaki alternatif tedarik merkezlerinin güçlenmesi yıllar sürecek.
Sonuç: Stratejik Ateşkes, Kalıcı Rekabet
Busan’daki zirve, ABD ile Çin arasındaki uzun soluklu rekabetin sadece bir bölümünü temsil ediyor. Anlaşma, kısa vadede küresel piyasaları rahatlatsa da, iki ülke arasındaki teknolojik ve stratejik üstünlük mücadelesi devam ediyor.
Trump’ın hedefi, Amerikan sanayisinin kritik kaynaklara erişimini güvence altına almak; Xi Jinping’in amacı ise Çin’in elindeki nadir toprak gücünü küresel pazarlık aracı olarak kullanmaya devam etmek.
Bu denge, önümüzdeki yıllarda hem enerji dönüşümünü hem de savunma sanayiinin geleceğini belirleyecek.














