İsrail nüfus olarak Türkiye’nin onda biri; yüzölçümü olarak da yirmi dokuzda biri olan bir küçük ülke. O halde bu gücü nereden alıyor ki, Türkiye’ye kafa tutabiliyor. İsrail’in bu gücünü içinde değil, dışarıda aramak lazım. Ve nasıl bir kimlikle bu mücadeleyi verdiğini iyi hesap etmeliyiz. Dışarıdan bakınca basit görülebilecek bazı örnekleri yeniden düşünmekte yarar vardır. Daha devletleri yokken Theodor Herzl’in "Vambery Amca”sı (Arminius Vambery), hem II. Abdülhamit’le görünüşte dost, hem de siyasal siyonizme hizmet edebilmekteydi. Yani bir yandan Osmanlı istihbaratına çalışırken diğer taraftan Osmanlı vatanını parçalama çabasının içinde yer alabilmekteydi.
Türkçülük rolünü İttihat ve Terakki içinde Tekin Alp adıyla oynayan hahamlık diplomalı Moiz Cohen de tipiklerdendir. Cohen görünüşte vatandaşı olduğu ülkeye hizmet ederken, aynı zamanda dünya Siyonist kongresine Selanik delegesi olarak katılıp Türk vatanına göz diken bölücü örgüt içinde yer almakta bir çelişki görmemiştir. Bunların en masumu Ahmet Emin Yalman’dır. Yalman, devletin fiilen bittiği 1918’de, Filistin topraklarında Yahudilere hak tanınması gerektiğini; daha Mehmetçiğin çöle dökülen kanı kurumadan, cesedi kum tepeleri arasında kaybolmadan savunmaya başlamada mahzur bulmamıştır.
Şimdi İsrail’in dünya üzerinde nasıl bir örgütlenme yaparak bu hallere geldiğini, sanırım az çok anladınız. Bir taraftan, Afrika da örgütlenirken ya da örgütlerken, diğer taraftan da Çin’de örgütlenmeye başlamıştır. Biten bu yüzyılda Amerika’daki teşkilatlanmasını bitirmeye başlamıştır. Görünüşte insanlar Amerika ya da herhangi bir devletle karşı karşıya olduğunu sanmaktadır. Hattı zatında, her taşın altında bir İsrail var. Belki de, bunu bir "anti semitizm” olarak algılayabilirsiniz. Ama nasıl algılarsanız algılayın bu gerçeğin ta kendisidir.
İsrail’in gücü, içinde değil dışında aranmalıdır. Bunların en bariz örneğini, yakın tarihimizde de görebiliriz. Birinci Dünya Harbi bitmiştir. Anlaşma yapmaya gelen milletlerin temsilcileri arasında Yahudiler vardır. Görünüşte, temsil ettikleri ülkeler için; özelde ise Siyonizm adına özel görüşme yaparlar. Benzeri durum Lozan’da Türkiye’yi temsil eden heyet için de geçerlidir. Eski İstanbul Hahamı Haim Naum’un oynadığı meşum rol ünlüdür. "Gizli mimar” iddiası öne çıkarılan Naum dışında, teknokrat rolündeki Maliyeci Cavit’i, onun dostu-aynı zamanda telkini ile localı hale gelen Hüseyin Cahit vb.lerini unutmamak gerekmektedir.
Acaba benzer yönden Türkiye, günümüzde ne haldedir? Bir gazetenin kurcalaması ile Yahudilerle sıhri bağı olan generallerden bazıları açıklandı. Bir kimsenin, gelin veya damadının kökeninden tek başına hüküm çıkarmak yanıltıcıdır. Ancak Yahudi damat, başka bağlarla birlikte olduğunda, göz ardı etmek daha iri bir yanılgıdır. Irkçı düşünmeyelim tamam. Ama İsrail’in, dünyanın en ırkçı ve şeriatçı devleti olarak o bağları öne çıkartıp kullandığını bilmek durumundayız. Askeri ihaleler, çete faaliyetleri, localı irtibatlarla birlikte özel bağların değerlendirilmemesi; devlet-millet adına affedilir bir durum değildir.
Genç Türkiye, asırların birikimi ile iki kimlik ve kişilikli yaşama tecrübesi sahipleriyle karşı karşıyadır.