Genel olarak, her hangi bir işimiz karıştığı zaman, işler arap saçına döndü deriz, millet olarak. Hakikaten bugün Ortadoğu da işler tam bir arap saçına döndü, demek yerinde olur. Birileri şu sıralar bölge halkının pimini çekti ve hedefe hızla yaklaşmaktadırlar. Hattı zatında asıl hedef bu değil elbette. Asıl hedef bundan sonra geliyor. Bu Ortadoğu da gördüğünüz olaylar, asıl kastedilen hedefin başlangıç noktasıdır. Asıl hedefe varmak için, önce bölgede demokratik ortamın oluşması gerekiyor.
Demokratik ortam diyorum, ama bu bölge halklarına göre değil, sömürünün el değişmiş şekline doğru yol almaya başlıyor. Bu oluşumun içerisinde de Türkiye’nin durumunu elbette göz önünde bulundurmak zorundayız. Çünkü bölge de istese de istemese de olayların kendisini bulduğu bir yer olarak, sahnede sürekli yer almaktadır. Bu jeopolitik pozisyonundan dolayı, daima Türkiye dikkatleri üzerine çekmektedir.
Tunus da başlayan kıvılcım, Mısır’la devam etti. Şimdi de iki, üç hatta dört yerde birden ateşleniyor. Diğer taraftan da sessiz sedasız, İran ve İsrail arasındaki sessiz gelişen diplomatik gerginlik ve süveyş kanalı sorunu… İsrail’in uluslar arası sularda istediği gibi at oynatması serbest ama, bir diğer devletin, normal prosüdür de, gemilerini Süveyş den geçirmesi büyük olay olabiliyor. Halbuki bizler şu anda Ortadoğu sahnesin de neler izliyoruz. Diktatör yöneticilere karşı ayaklanmış halk kitlelerini görüyoruz. Burada ayaklanmanın ana içeriğinde neler var? Elbette adaletsizlik var ve bundan dolayı insanlar sokaklara dökülüyor ve bizlerde o insanlara destek veriyoruz. Öyle değil mi? Hatta uluslararası, bu adaletsizliğe karşı, tüm devletler ortak demeçler veriyorlar. Haksızlığın ortadan kaldırılması ve halklara karşı adaletin yerine getirilmesi yönünde.
Ama söz konusu İsrail olduğu zaman, "Mavi Marmara” gemisi açık uluslar arası sularda yüzerken, dalıyor ve dokuz Türk insanını hakkı olmadığı sularda öldürüyor. Ve dünya sessiz kalıyor. Nerede adalet? Nerede haklarımızı koruyacak olan "Avrupa Birliği” ya da Birleşmiş Milletler. Bana gelince; "cak cak”, İsrail’e gelince, hak hukuk…
Şimdi bu Ortadoğu da dahi çifte standart gözükmektedir. Ne gibi, Mısırdaki katliama sessiz kalmayan batı, kuzey Afrika bölgesin de çok sessiz kalmaktadır. Daha hareketin başlaması ile çok büyük katliamlarla yüz yüze kalan bu masum insanların katledilmesine göz yummaktadır. Hatta, Kaddafi’nin oğlu dahi alenen çıkıp çatışma yapacağını söylüyor televizyon ekranlarından.
Şayet kanında olmasa idi bu canilik, gidip de "CAD” dan paralı eşkıya’ları getirtip de halkını katliama tabi tutmazdı… Ama ne yaparsa yapsın, bu halk artık onların sonunu getirecektir. Onların sonu gelecek gelmesine de bundan sonra ne olacak önemli olan burasıdır. Cephede kazanıp, masada kaybetme dönemi devam mı edecek yoksa. Askerin yerine, bu hareketi, halka yaptırarak, ondan sonra bu zaferi sahiplenmek isteyenler sırada beklemektedirler.
Yazımın da başında söylediğim gibi, asıl konu tüm bu olanlar değil elbette. Hedefe giderken, yapılması gerekenlerin ilkidir bu Ortadoğu da yapılanlar. Asıl maksat bundan sonra icra edilecektir. Bakmayın herkesin demokrasi havarisi kesildiklerine, hepsi içi boşatılmış ve havası alınmış balon misalidir. Dün Ortadoğu da, bu diktatörler yönetimi eline alırken, halk demokrasiyi yakaladık diyerek, sevinç gösterisi yapmaktaydılar. Ama, bugün anladılar ki, tam bir cuntanın eline düştüklerini gördüler. Bugün de yumuşak bir geçiş aşamasına doğru gidiyor meseleler, hem de kanlı olarak… Bu olayların arkasındaki, asıl meseleyi de bir dahaki yazımızda açıklayacağız. Ortadoğu da görünenlere değil de, arkasına bakınız hakikatleri göreceksiniz açık ve net olarak…