Afrikalı yazarın dediği gibi; "Batılılar bizim ülkemiz olan kara kıtaya gelmeden önce, bizim topraklarımız, onların İncil’i vardı. Şu anda; "Bizim İncilimiz, onların toprakları var.” Bu söz kısaca, kara kıta Afrika’nın durumunu bizlere açık ve net olarak özetlemektedir. Dünya da olan birçok değişiklikler ve yeni oluşumlar gösteriyor ki, bir taraftan uyanan Afrika ve Ortadoğu milletleri üzerindeki, sömürünün sona doğru yaklaştığını gören batı, enkazının altında boğulmaya doğru yol aldığını hissetmeye başladı. Afrika ve İslam ülkelerindeki sömürüleri azalınca, batı ekonomik problemler ve iflasları yavaş yavaş, yaşamaya başladı.
İleride bu daha da artacak ve yıkılışına sebep olacaktır. Bu bölgeler üzerindeki ekonomik sömürüleri kesilen batı dünyasının, bundan böyle kendisinin üretmesi gerekecek. Bu zamana kadar, hayatını, sömürü üzerinden yaptığından dolayı, birikim elde edemedi. Yani kalplere hitap edemedi. Bu yüzden bölgedeki çıkarlarının eksilmesi ve ekonomik krize doğru, kesin olarak gitmeye muktedir olacaktır.
Sizler düşünebiliyor musunuz? Bu gün altın ve elmas yatakları üzerinde bulunan Afrika kıtasında insanlar açlıktan ölüyor. Çuvallar dolusu ya da kontenyır kontenyır batıya taşıdıkları altın ve elmas madenlerinin hepsi Afrika kıtasından batıya gidiyor. Ve gördüğünüz gibi Afrikalı, Somali de, Etopya da, Uganda da ve Sudan gibi belli başlı bir çok Afrika ülkelerinde insanlar açlıktan ölüyor. Batı dünyası, sömürdüğü yetmiyor gibi, bu kara derili siyah insanlar ile alay ederken, semire semire haramla doldurdukları mideleri üzerine, yetmez gibi, birde, bu zavallı fakir Afrikalının cesetleri üzerinde resimler ve eğlenceler düzenleyerek, tıkanmış midelerinin üzerinden eğlence tertip etmekteler.
1986 yıllarında ilk açlık Afrika da Etopya da başladığında, bu medeniyetin beşiği sayılan(!) batılı devletler, o zamanın parasıyla tam altı trilyona varan bir maliyet oluşturan şampanyaları, sırf bir iki günlük kutlama yapmak için Afrika’ya gönderiyorlardı. Etopya da insanlar açlıktan ölüyor, hayvanlar takatsizlikten iskeleti çıkmış bir halde sağda solda yatıyor. Böyle bir manzara karşında, fotoğraf çeken bir batılı gazeteci, takatı kesilmiş küçük bir çocuğu ve hemen arkasında duran bir akbabayı fark ediyor. Akbaba çocuğu yemek için ilerlerken, bu batılı gazeteci, çocuğu o halde bırakıp gidiyor ve daha sonra vicdan azabından da intihar ederek hayatına son veriyor. Yani kaçsanız da vicdan azabından daha dünyada yakalanacaksınız. Öbür tarafta da "katil” olarak hesap verecekler. Aynı duruma, millet olarak bizler düşmemeliyiz.
Şu mübarek Ramazan gününde, Türk hükümeti ve STK (sivil teşkilat kuruluşları) canhıraş, Afrika’ya yardım için adeta seferberlik ilan etmiş durumdalar. Fakat batıdan hiç ses seda çıkmamaktadır. Nedendir acaba? Yoksa batı sömürünün ezikliğini mi, yaptıklarının utancı içerisinde mi diyeceğim ama öyle bir yüz olduğunu da zaten hiç zannetmiyorum… Özellikle bölgedeki Müslüman zencilere uygulananlar, hayvanlara dahi yapılmayacak bir durum. Batıdan da başkası zaten kesinlikle beklenmez. Göstermelik olarak gönderdikleri yardımları yaparken dahi; "Hıristiyan ol, sana yardım yapalım” demekteler. Oradaki Müslümanlar, sırf Hıristiyan olmamak ve dinlerini satmamak için şu an çoğu, ölümü göze almış durumdadır. Ve onlar Müslüman kardeşlerimiz, kara kıta Afrika da ölüyor… Sende televizyon karşısında, ya da Ramazan kutlama saçmalıkları ile, kasasını tasasını doldurmuş, bakışı yalan, oturuşu yalan, yüz ifadeleri yalan, zevkten zevke koşan, asrımızın marka Müslümanları sevinsin…Allah rasulu şöyle diyor; " Komşusu aç yatarken, kendisi tok yatan bizden değildir.”, Mü’minler bir vücutun azaları gibi, herhangi bir yerdeki acıyı tüm vücut hisseder.” Ve hissetmeli de… Soralım kendimize. Hissediyor muyuz? Şayet dumura uğramadıysak…